TÜTÜN SATIRLARI
Kiminin hayalleri kalır yarım ve bekler yarını,
Sarılır geceye saklı tuttuğu tüm sırlarıyla. Lakin olmaz sabah, geçer çok geceler.
Aydınlıksız ve ıssız.. ve sessiz..
Silmeye çalışır hafızasını çok kereler ve dahi yırtmaya kalbinin tüm odalarını..
Sırf “unut artık” denildiği için geceler ve kereler savaşır aklının en orta yerinde.
O yanmasın daha fazla diye, ateşe atar kendini.
buzullar bile söndüremez aklının acısını ve dahi içindeki o ateşi..
Gecenin kendisidir insanı ayakta tutan, kiminin bir kenara istirahat için çekildiği, kiminin ise yarım kalan umutları ve aklında tüten bir tutam ses ile bir kenara bırakıldığı..
Bir kalemle değil de, elde tutulan tütünle yazılır bazı satırlar, tütün kokar ve bolca hasret..
Ve şimdi bende mahfuz tüm sesler, tüm yüzler ve tüm kokular..
Benim hayalim ise bir Mila’ydı, baktıkça umut veren bir çift ela’ydı ve bir Ay’dı..
Velhasıl; “aşk sandığın kadar değil, yandığın kadardır..”
Mahfuzlevhi | 04:10
-------------------------------------------------------------
DÜŞ
Düş kurmak,
Düşünden düşmek ya da düş kırmak.
Düşünce, ağzına bal çaldıklarından sert bir tekme daha yiyip yere yığılmak.
Dişinle tırnağınla savaşıp çıktığın düş basamaklarının bir bir yok olduğunu bilmek..
Düşündükçe daha da derinlere, karanlıklara saplanmak..
Yokluğun kıyısında dalgalarla boğuşmak,
Ya da serin sözlerle rüzgara dert anlatmak..
Tüm acımasızlığıyla saldırırken hayat, kırık düşlerde saklanmak.
Ve Ela bir bakışa sığınmak..
Mahfuzlevhi | 04:25 | 2014
-------------------------------------------------------------
VEDA BUSESİ
Yürekli sevdalar merhametsiz adamlara ağır gelirmiş. Sevdamın yükünde ezildiğinde anladım.
''Canım,, lafı herkese yakışmazmış. Üstüne emanet durduğunda anladım.
Çerçeveler resimlerden daha çok anı saklarmış. Geçip giden resimlerin altında ağlayan çerçeveme sarıldığımda anladım.
Umut yaşatmaz, nefes alan bir ölü yaratırmış. Yüreğimde umudum, nefesim tıkandığında anladım.
Gözler en güzel gülüşü bebekleri yaş doluyken çizermiş. Ardında gözyaşlarımla gülüşümü yıkadığımda anladım.
Anı acıymış, acıtırmış. Hayatımın her ânı acı dolduğunda anladım.
Kirpiklerinin dizimi unutulamazmış. Yıllar sonra kalemim kağıtlara seni dokuduğunda anladım.
Kalbine dokundum sandığımda kalbimin dokusu olmuşsun. Gittiğin gün içimden döküldüğünde anladım.
Bazısı adına sayfalar doldurmaya değmezmiş. Gönlümün defterine tek kelime etmediğinde anladım.
Yanağımdaki çukurlar sana aitmiş meğer. Yokluğunda en güzel anlara dahi gülemediğimde anladım.
Ateş olmayan yerden duman çıkabilirmiş. Beni darmaduman ettiğinde anladım.
Saçların ipek dokusunda zehirli bir dikenmiş. Arasında dolaşan elim sızladığında anladım.
Busen ateşsiz yakarmış. Avucumun içini söndüremediğimde anladım.
Yüzüme en güzel tebessümleri çizdiğin kalemin bir de silgisi varmış. Gülüşümü gamze tozu yaptığında anladım.
Bazısının yokluğu kendinden daha çok varmış. Yok oluşunla baş başa kaldığımda anladım.
Ağlamak rahatlatırmış, omuzlarını gözlerimle ıslattığımda anladım; ağlamak acıtırmış, omuzlarını gözlerimle bulamadığımda anladım.
Sevmelerin yalan, acın gerçekmiş. Gerçekler acıttığında anladım.
Yâr gidince serden, ilham dolarmış gözlerine. Kurşundan kalemime şiir olduğunda anladım.
Öldüremezmiş seni bilincimin altı. Defterime sonsuz olduğunda anladım.
Uyku omzunda, uykusuzluk yokluğunda güzelmiş. Başımı duvarlara yaslayınca anladım.
Bu şehrin yolları sana çıkmazmış. Her sokağı karış karış yaktığımda anladım.
Yokluğunun anlamı yoktan çok fazlaymış, anladım. Vedasız gitmeyi sevdaya nasıl dahil ettin, anlayamadım...