28 Nisan 2015 Salı

ŞİİRLİ DEĞNEK

TÜTÜN SATIRLARI

Kiminin hayalleri kalır yarım ve bekler yarını,
 
Sarılır geceye saklı tuttuğu tüm sırlarıyla. Lakin olmaz sabah, geçer çok geceler.

Aydınlıksız  ve ıssız.. ve sessiz..

Silmeye çalışır hafızasını çok kereler ve dahi yırtmaya kalbinin tüm odalarını..

Sırf “unut artık” denildiği için geceler ve kereler savaşır aklının en orta yerinde.

 O yanmasın daha fazla diye, ateşe atar kendini. 

buzullar bile söndüremez aklının acısını ve dahi içindeki o ateşi..

Gecenin kendisidir insanı ayakta tutan, kiminin bir kenara istirahat için çekildiği, kiminin ise yarım kalan umutları ve aklında tüten bir tutam ses ile bir kenara bırakıldığı..

Bir kalemle değil de, elde tutulan tütünle yazılır bazı satırlar, tütün kokar ve bolca hasret..

Ve şimdi bende mahfuz tüm sesler, tüm yüzler ve tüm kokular..

Benim hayalim ise bir Mila’ydı, baktıkça umut veren bir çift ela’ydı  ve bir Ay’dı..

 Velhasıl;  “aşk sandığın kadar değil, yandığın kadardır..”

Mahfuzlevhi | 04:10

 


-------------------------------------------------------------

DÜŞ

Düş kurmak,
 
Düşünden düşmek ya da düş kırmak.
 
Düşünce, ağzına bal çaldıklarından sert bir tekme daha yiyip yere yığılmak.
Dişinle tırnağınla savaşıp çıktığın düş basamaklarının bir bir yok olduğunu bilmek..
Düşündükçe daha da derinlere, karanlıklara saplanmak..
Yokluğun kıyısında dalgalarla boğuşmak,
Ya da serin sözlerle rüzgara dert anlatmak..
Tüm acımasızlığıyla saldırırken hayat, kırık düşlerde saklanmak.
Ve Ela bir bakışa sığınmak..             

 

Mahfuzlevhi | 04:25 | 2014


-------------------------------------------------------------

VEDA BUSESİ

Yürekli sevdalar merhametsiz adamlara ağır gelirmiş. Sevdamın yükünde ezildiğinde anladım.

''Canım,, lafı herkese yakışmazmış. Üstüne emanet durduğunda anladım.

Çerçeveler resimlerden daha çok anı saklarmış. Geçip giden resimlerin altında ağlayan çerçeveme sarıldığımda anladım.

Umut yaşatmaz, nefes alan bir ölü yaratırmış. Yüreğimde umudum, nefesim tıkandığında anladım.

Gözler en güzel gülüşü bebekleri yaş doluyken çizermiş. Ardında gözyaşlarımla gülüşümü yıkadığımda anladım.

Anı acıymış, acıtırmış. Hayatımın her ânı acı dolduğunda anladım.

Kirpiklerinin dizimi unutulamazmış. Yıllar sonra kalemim kağıtlara seni dokuduğunda anladım.

Kalbine dokundum sandığımda kalbimin dokusu olmuşsun. Gittiğin gün içimden döküldüğünde anladım.

Bazısı adına sayfalar doldurmaya değmezmiş. Gönlümün defterine tek kelime etmediğinde anladım.

Yanağımdaki çukurlar sana aitmiş meğer. Yokluğunda en güzel anlara dahi gülemediğimde anladım.

Ateş olmayan yerden duman çıkabilirmiş. Beni darmaduman ettiğinde anladım.

Saçların ipek dokusunda zehirli bir dikenmiş. Arasında dolaşan elim sızladığında anladım.

Busen ateşsiz yakarmış. Avucumun içini söndüremediğimde anladım.

Yüzüme en güzel tebessümleri çizdiğin kalemin bir de silgisi varmış. Gülüşümü gamze tozu yaptığında anladım.

Bazısının yokluğu kendinden daha çok varmış. Yok oluşunla baş başa kaldığımda anladım.

Ağlamak rahatlatırmış, omuzlarını gözlerimle ıslattığımda anladım; ağlamak acıtırmış, omuzlarını gözlerimle bulamadığımda anladım.

Sevmelerin yalan, acın gerçekmiş. Gerçekler acıttığında anladım.

Yâr gidince serden, ilham dolarmış gözlerine. Kurşundan kalemime şiir olduğunda anladım.

Öldüremezmiş seni bilincimin altı. Defterime sonsuz olduğunda anladım.

Uyku omzunda, uykusuzluk yokluğunda güzelmiş. Başımı duvarlara yaslayınca anladım.

Bu şehrin yolları sana çıkmazmış. Her sokağı karış karış yaktığımda anladım.

Yokluğunun anlamı yoktan çok fazlaymış, anladım. Vedasız gitmeyi sevdaya nasıl dahil ettin, anlayamadım...
 

Hermit

 

 

24 Şubat 2015 Salı

3 Harfli Çilelerimiz

İçinde bulunduğum bir yaşam dönemi olmasından kaynaklı size biraz sınavlarımızla ilgili yazmak istiyorum.
"Sınavım var çalışmalıyım. Şu kişi bu kadar yapıyormuş çalışmalıyım. Geçen denemeye göre düşürdüm çalışmalıyım. İstediğim bölüm tutmayacak galiba çalışmalıyım" derken unutuyorsun ki "Ee canım biraz da yaşamalısın!"
Şu dönemde çoğumuzun düştüğü en büyük hata bu olsa gerek. 7/24 çalışmaya çalışırken çevremizdekileri, kendimizi, yaşamımızı ve hislerimizi unutuyoruz. Peki ilerde birileri bize "Hayatının en güzel dönemlerinde, 17-18 yaşlarında, neler yaptın? Neler yaşadın?" diye sorarsa ne diyeceğiz? Sınavım vardı, sürekli ders çalıştım. Denemelere girdim, %80ini meslek hayatımda hiç kullanmayacağım onca konuyla kafayı bozdum mu? Ya da tüm bunlara çabalarken kendimi strese salıp psikolojimi bozdum ve gelecek hayatımda bir dolu hastalıklarının alt yapısını kurdum mu?
Birçoğumuzun bütün hocalarından ve ailesinden gördüğü baskıyı çok yakından biliyorum. Ancak atladığımız bir nokta var: beynimizin çalışma prensibi.

Birçok bilir kişi tarafından açıklanmış konulardan anlaşılabilir bir dille size bahsetmek istiyorum. Beynimizin bizim bildiğimiz doğru yanlışlarla pek bir ilgisi yoktur. Konumuzla alakalı bir örnekten gitmek gerekirse, sınav sırasında önümüze gelen soruyu doğru cevaplandırmamız gerektiği bir gerçektir. Ama beynimiz bunu bu şekilde algılamaz. Yani bizim geleceğimiz için illa çözmemiz gereken o sorunun 'çözmem gerek' şeklinde bir uyartı haline gelmemesinden bahsediyorum. Siz tam o soruya bakarken oldu da gözünüz saate takıldı ve fazla zaman harcadığınızı fark ederek paniklediniz. Ve evet geçmiş olsun! Artık dünyanın en kolay sorusu dahi olsa, çözemeyeceksiniz. Çünkü beyninizi çözemeyeceğinize inandırdınız ve gariptir ki artık o soruyu çözmekten çok ÇÖZMEMEK için çabalıyor.

İkinci bahsetmem gereken konu biraz daha ütopya kalsa da araştırılmış bir konu,
"TERS ÇABA KURAMI"
Aslında hepimiz en basit haliyle bu kurama vakıfız. 'Bir şey için ne kadar çabalarsan gerçekleştirme ihtimalin o kadar azalır.' Kısaca kuram bu, tüm konular için geçerli. Tabii ki burada bahsedilen çaba bizim çalışmalarımız değil. Problemimize gelince de ne kadar "İlla şunu kazanmam lazım" dersek şansımız o kadar azalıyor. Çünkü kendimizi acımasızca şartlandırıyoruz. Sanki başka bir yaşam tarzı olamazmış gibi at gözlüklerimiz takıyoruz.

İyi, hoş da peki n'apalım? Kalmış şurada 18-19 gün. Sırasıyla şunları yapalım ve gerisini hayırlısına bırakalım:

1) Hemen tam bir deneme yapıyoruz ve yapamadığımız sorular eğer konu eksikliğinden kaynaklanıyorsa o konuları not alıyoruz.
2) O konuları en kısa yoldan tekrar ediyoruz.
3) Elimizde küçük cep kitaplarımız, konuyla ilgili soru çözüyoruz.
4) Önemli olanın LYS olduğunu unutmayıp kaç netle karşılaşırsak karşılaşalım üzülüp harap olmuyoruz.
5) Sınava 1 hafta kala sözel ve akıldan uçan konuları mutlaka okuyoruz
6) Yine sınava birkaç gün kala formül gerektiren konuların formüllerini tekrar ediyoruz.
7) Gerisini hayırlısına bırakıyoruz :)

Bilmelisiniz ki, eğer biri kendini geliştirmeyi başarırsa şuan çok düşük diyerek göz ucuyla bile bakılmayan o bölümlerden mezun olarak bir tıp/hukuk mezunundan çok daha iyi bir yere gelebilir. Hayat statüleri o puanlarla eşdeğer olacak diye bir kaidemiz yok:)

Evet bunları size bir rakibiniz olarak yazıyorum, çünkü ben sınavdan daha önemli olan şuanımızı, kendimizi 160 dakikada bitecek bir sınav için harap etmeyi uygun görmüyorum :) Size uygulanacak en iyi doğal seçilimin psikolojik baskı olduğunu unutmayın! Yaparım dediğiniz an aylarca uğraşıp çözemediklerinizi başaracağınızı fark edeceksiniz. Pozitif düşünmek başarıyı ve mutluluğu garantilemez; ama negatif düşünmek, başarısızlığı ve mutsuzluğu garantiler.
Hepimiz hayırlısıyla istediklerimizi başaralım diyor kelimelerime son veriyorum :)

19 Şubat 2015 Perşembe

Gökkuşağımın Bir Başından Merhaba!

Baktım ki, 'Blog açacağım' kararını verip ilk ertelemeyi yaptığımdan beri birkaç yıl olmuş. Vakit bu vakit diyerek klavye başına geçtim ve henüz tam olarak alışamasam da bir 'Merhaba' yazmayı becerdim sanırım:)

Çevremden gelen 'Ne değişik düşünüyorsun, benim aklıma gelmezdi.' cümlelerinden sonra ben de düşüncelerimi, yaşadıklarımı paylaşabileceğim bir ağ aradım ve aklıma Blogger geldi. Azcık şundan biraz da bundan bir tutam da ondan olsun konu içerikli bloğuma hoş geldiniz!

Neler yazacağız, neler yapacağız bilmiyorum. Belki de birkaç aya sıkılıp bırakacağım yazmayı ama işte başlıyorum. Bu benim için biraz da anı defteri olacak sanıyorum ki:)

Madem başladık, lafı fazla uzatmayalım.

Gökkuşağıma Hoş geldiniz! Unutmayın bu gökkuşağının renkleri sizsiniz:)